0 %

Paragraf Yorumları

Yorumlar yükleniyor...

Yorum Yap

16.BÖLÜM

Yazı Boyutu
100%

Keyifli okumalar. 🤍

16.BÖLÜM

Kurbağa Prens'in son satırını okudu ve masal kitabını kapattı Victor.

"Beğendin mi?"

"Hayır. Çocuk kitabı gibiydi."

Victor kitapla alnıma vurup geriye çekti, göğsümün üzerine koyup gözlerime baktı. "Sen de bir ve dokuz yaşındasın, henüz çok yetişkin kitaplar okuyamazsın. Hem herkesin okuduğu ilk kitap masal kitabıdır, geç de olsa sen de okumuş oldun."

Geceyi uykusuz geçiren gözlerim acıyla zonklarken, uçuşmaya başlayan kuşların sesini duydum. "Ben okumadım Victor, sen okudun."

Dudağının kenarını büktü. "Doğru fakat nihai sonuç aynı, Hare. Bu masalı artık biliyorsun."

Ellerimi yorganın içinden çıkarıp onun keten gömleğine götürdüm, düğmeleriyle oynamaya başladım. "Hayatımda bir şey değişmedi."

Oda soğuktu, ikimiz de kalkıp şömineyi yakmamıştık. Üşüyordum ama içinde bulunduğum yasın hüznü bunu hak ettiğimi fısıldıyordu sanki kulağıma. Victor ellerimi az yukarıya, çıplak göğsüne koyduğunda parmaklarım hemen ısınmaya başladı. "Kitaplar insanın hayatında her zaman bir haltları değiştirmez Hare. Tabi bazen de değiştirir."

"Essahtan mı?"

"Essah diyorum tabi."

Bana, onları bırakıp gittiğim için gece biraz kızgındı ama şimdi geçmiş gibiydi. Parmaklarımı biraz tüylü olan göğsünde dolaştırıp, "Peki başka kitaplar okur musun?" diye sordum. Mızıkçılık etmiştim ama o masalı dinlemesi, o masalın içinden birisiymiş gibi hissettirmişti.

"Okurum ama bu kez masal kitabı olmaz." Çenemden tutup yüzümü yukarıya kaldırdı ve kara bakışlarını benimle paylaştı. "Aşk kitapları okurum sana, yetişkin insanların okuyacağı kitapları."

Acaba onlar nasıl olurdu ki? Yüzüme düşen kızıl saçımın uçlarının onun göğsüne de düştüğünü görüp, "Onlar nasıl oluyor?" diye sordum.

Esmer teninde parlayan kırmızı saçlarıma baktı ve sonra suratımda aynı kırmızılıkta parlayan gözlerime. Çenemden tutup yüzümü kendi sıfatına doğru çekerken gözlerinin içinde kendi aksimi görmek dudaklarımın aralanmasına sebep oldu. "Göstereyim," diyerek bir diğer eliyle de saçlarımı arkadan tuttu. "Şöyle."

Dudaklarıma hızlıca kapandığında nasıl hareket edeceğimi bilemeyip elimi boynuna götürerek ona tutundum ve beni daha önce öptüğü şekilde onu öpmeye çalıştım. Dudaklarımı ona benzer hamlelerle hareket ettirip kalın dudaklarını öpmeye çalıştım. Victor hamlelerime daha şiddetli şekilde karşılık verip kafamın arkasından beni ağzına daha çok çektiğinde, "Annem içeriye girebilir," diyecek oldum ama cümlemi bitirmemi beklemeden daha fevri öptü beni.

"Kucağıma gel," diyerek saçımdaki elini belime kaydırdı, üzerimdeki elbisenin üzerinden sıkıca tutup beni sert biçimde kucağına çekti. Kendimi onun vücudu üzerinde bulunca ne halt edeceğimi bilemedim, soğumuş dudaklarımı da çekemedim. Kollarımı herhalde bir şey olmaz diye düşünüp boynuna doladığımda Victor sırtımdaki elini biraz daha bastırıp gövdelerimizi bir bütün haline getirdi. "Son günlerde seni bırakıp gitmek çok zor olmaya başladı Hare."

Konuşmak için geri çekilince kızarmış, şişmiş dudaklarına baktım. "Bırakıp gitme o zaman."

"Evet, sen de benimle gel."

Bir daha mı? Olmaz. Bir daha asla annemi ve ormanımı, bana ihtiyacı olan hayvanlarımı bırakamazdım. Üzülerek kafamı iki yana salladım. "Gelemem. Bir daha bırakamam evimi, yuvamı. Hem dün gece sen de söylemedin mi hainlik yapmamam gerektiğini?"

Gözlerimin ağzında olduğunu fark edince bana yavaşça yaklaşıp dudaklarını daha yumuşakça dudaklarıma bastırdı ve ilk saniyelerden sonra kafasını sol tarafına eğip çok hızlı biçimde öpmeye başladı. İlk vakit neye uğradığımı şaşırdım ama sonra ona yetişip ben de başımı sola eğdim, burnum burnuna sürtünde Victor bir gülme sesi çıkardı ve dilini dudaklarım arasına soktu. Vücudum bir tuhaf olunca kendimi geriye çekmeye yeltendim fakat Victor bırakmadan elini aşağıya indirdi, uyuşan bacaklarımı okşamaya başladı.

"Victor..."

"Senin elbiselerin daha güzeldi," diyerek elbisemin altındaki çıplak bacağımı boydan boya okşadığında çok garip duygular hissedip dudaklarımı hareketsiz bıraktım. Victor'da bunun ardından kafasını geriye çekip hızlı solukları arasından yüzüme baktı. "Korkutuyor muyum seni?"

"Yok," dedim. Sahiden de korkmuyordum fakat bir haller geliyordu sanki o beni öpünce bana. Parmaklarımı yapabilirim diye düşünerek onun saçları arasında dolaştırdım. "Yalnızca beni öptüğünde bir garip hissediyorum."

Dudaklarını bu kez boynuma koyduğunda hiç nefesim kalmamış gibi telaşlı halde solumaya başladım. "Bedenin ve kalbin seni yönlendirebilir. Bunu kabul etmezsen beni itersin ama eğer kabul edersen de çekersin."

Deminden beri onu kendime doğru çeken ellerime bakıp neyden bahsettiğini anlamaya başladım. Bana yaklaşmasını istemiyor değildim, bunu, benden bile habersizce onu çeken ellerimde görüyordum. Victor'da bunu hissetmiş olmalı ki beni öpme konusunda çekince duymuyordu. Gözlerimi kapattım ve onun dudakları boynumda gezinirken, "Cadı görürsen seni okuyla vurur ama," dedim.

"Göremez. Hadi, bu elbiseni çıkaralım."

Pek aksi birisiydim ama dün geceden beri sızlayan acılarımın tasası yüzünden hiç itiraz edesim gelmiyordu, hem artık bu elbiseyi de sevmiyordum. Victor dudaklarını boynumda atan damarın üzerinde dolaştırıp kulağımın altına kadar taşıdı, gıdıklanıp bir hoş hissedince gözlerimi kapattım. Victor daha sulu bir öpücüğü de ensemin yakınına bıraktı ve beni bir anda kaldırıp yatağın diğer bir tarafına koydu. Ellerim ondan çekilince yumruk yapıp kucağıma koydum ve Victor'un doğrulmasını izledim. Ayağa kalkınca neredeyse odanın hepsini kaplamış gibi hissettim. "Çok irisin," dedim ona.

"Hayatta kalmak için güçlü ve büyük olmalıyım," dedi bana.

Odamın içinde ilerleyince ben de ayaklarımı yataktan sarkıttım, doğrulup hüzünle camdan dışarıya baktım. Ellerimle alçak, dört ayaklı tahta ayağımın örtüsünü düzeltip yavaşça camın kenarına yürüdüm. Oysa her sabah geyiğimi bu camın ardında bana bakarken görürdüm, boynuzlarını ağaca vuruyor diye de kızardım. Şimdi yerinde yeller esiyordu, o ağacın yanında yalnızca kelebekler uçuşuyordu. Ne ıstırap verici bir gündü, güneşin doğuşu öyle manasızdı ki, ben her yerin hâlâ karanlık olduğunu hissediyordum. Ağaçlar bile sanki bir hüzünlüydü, yaprak kımıldamıyordu.

"Bu elbiseyi giy, beyaz sana çok yakışıyor. Saçların ve o al gözlerinde öyle bir uyum yakalıyor ki, gözlerimi senden çekemiyorum..." Victor konuşunca ona döndüm ama o çok fazla şey söylemiş gibi bir anda susup elindeki elbiseye bakınca, güzel şeyler söylemesinin kendisi içinde yeni bir şey olduğunu fark ettim.

Aksilik etmeden, "Giyerim Victor," dedim.

Dönüp bana baktı ve camın önünde dikildiğimi görünce dolabımdan aldığı beyaz elbiseyle beraber yanıma geldi. O elbiseyi annem dikmişti, hem de günler boyu uğraşarak. Artık bana elbise dikemeyecek kadar yaşlanmıştı, bense beni büyütmek için bunca emeğe giren annemi bırakıp gitmiştim. Victor arkamda durup kollarını etrafıma dolayınca başımı omzuna doğru koydum. Benimle beraber camdan bakıp, "Bu acı geçecek," dedi çok emin şekilde. "Hayvanlar öldüklerinde bizim gibi acı çekmezler, çok eminim ki şimdi huzurludur Hare."

Victor'un kolları arasında kendimi bu eve girdiğimle aynı şekilde hissediyordum. Bir güven ve yuva sıcaklığı veriyordu bana. "Essahtan mı?"

"Essahtan tabi Hare. Ben demedim mi seni kandırmayacağım diye. Onurlu, şerefli bir erkeğim ben, sözlerimde dururum."

Başımı sallayıp ağacın kenarına son kez baktım ve Victor'a dönüp elindeki elbiseyi aldım. Saçlarım epey dağınıktı, kollarımdan aşağıya süzülüyordu. Üzerimdeki bu prenses elbisesinden kurtulmak için düğmelerini açmaya başladığımda Victor'da geriye çekilip yatağın kenarına oturdu. Üzerindeki gömleğinin düğmelerini örtüp deri çizmelerine uzandı. Elbisemin altında uzun, saten bir içlik vardı. Bu yüzden çıplak kalmadan yeşil elbiseyi çıkardım ve beyazı üzerime giyerken Victor'da başını kaldırıp bana baktı, çıplak kollarımı ve kırmızı saçlarımı izledi. Gözlerinde capcanlı bir duygu vardı, çok yaşam dolu bir duyguydu üstelik. "Eşsiz bir güzelliğin var."

"Eşsiz bir lanetim," diyerek onun deyişini düzelttim.

Gözleri fırtınalı bir hal aldı. "Peki, sen lanetin olduğu konusunda diretiyorsan öyle olsun Hare. Ben de bir lanete aşığım o halde."

Kendime böyle deyince çok kızıyordu ama insanlar beni görünce hakkımda tıpkı böyle düşünüyordu. Ucube, kan saçlı, çirkin, lanetli bir insan kişisiydim. Saçlarımı sırtıma doğru atıp omuzlarımı silktim. "Beni annem ve senden başka kimse sevmiyor ki. Biliyorum, hayvanlarım da sevmiyor, onlara kötü davrandım."

"Kötü davrandığını bilerek mi öyle davrandın, yoksa öğrendiğin davranış şekli bu olduğu için mi?"

Düşüncelere daldım. "Hayır. Ben sonradan gördüm onları denize atmamın onlarla oynamak değil de öldürmek olduğunu. Essahtan bak Victor, onlara hayatta kalmayı öğretiyordum."

"Hare, seni suçlayamam." Gömleğinin yakasından sonra kapkara saçlarını da şöyle bir eliylen düzeltti. "Bu ormanda, yalnızda cadıyla büyümüşsün. Bildiğin tek davranış şeklini de ondan öğrenmişsin. O sana hayatta kalma yollarını en kızgın şekilde öğretmiş, sen de hayvanlarına."

Düşüncelerim arasına onun büyük bir bilgelikle söylediği kelimeler serpişti ve hakılılığı fark edince derin bir iç çekiş koptu yüreğimden. "Ne kadar da haklısın Victor."

İhtiyatla gülümseyip yatağın kenarından kalktı, yanıma dek yürüyüp henüz bağlamadığım elbisenin iplerini gözlerimin içine bakarak bağladı. Ne güzel yüzü, ne yüreğe dokunan bakışları vardı böyle; hayret etmemek elde değildi. Parmakları göğüslerimin kabartısına değince nefesimi çektim ve Victor gözlerini elbisemden taşan göğüslerime dikip bakmaya başladı. "Ben görmüş, geçirmiş birisiyim Hare. Sana bir şey diyorsam beni dinlemeni istiyorsam yalnızca bu sebeptendir."

Ellerini omuzlarıma koyunca ona yaklaşmak için bir adım daha gittim. Çıplak ayaklarım tahtaları gıcırdattı. "Sen de beni bırakıp gitmezsin değil mi Victor? Ne yaparım ben o zaman! Bak seni bulur, kalbinden bir ve sekiz kere vururu..."

Elini enseme koyup beni dudaklarına sertçe çekince mızmızlanıp onu öpmemeye çalıştım ama vay canına, o çok güçlüydü. Yine de direndim, onu öpmedim. Victor bu direnişime rağmen beni öpmeye çalıştı ama dudaklarım minicik olsa bile kıpırdamadı. Sonunda onu, çok arzulasam da öpmeyeceğimi anlayıp geriye çekildi ve parlak bakışlarla gözlerime baktı. "Aferin, karşısındakine başkaldırman çok güzel bir şey. Direnişin göğsümü kabarttı açıkçası."

Direnişim bittiği için bu kez ben elimi ensesine koydum, yalnızca o beni değil, ben de onu istediğim zaman öperdim. Dudaklarını dudaklarıma doğru çekmeden önce gülümsediğini görüp onu derin bir susamışlıkla öptüm. Beni öperken saçlarımı öyle bir kavradı ki, acıyla karışık bir mest oluş beni gafil avladı, dudaklarımdan inlemeler kaçtı.

"Hare... Kız Hare, seni şıllık..."

Annemin söylenerek geldiğini duyunca kapattığım gözlerimi kocaman olmuş halde açtım ve Victor'un kolları arasından hemen çıkıp arkama döndüm. Victor genzini temizleyerek saçlarını düzeltirken, ben de dudaklarımı yoklayıp kapıya doğru koşuşturdum. Kapıyı açtığım an annemin merdivenleri çıktığını görüp derhal yanına yürüdüm. "Bunak, merdivenleri neden çıkıyorsun, sonra dizlerin ağrıyor."

Başını kaldırıp soluk soluğa önce bana, sonra açık kapıma bakıp dizlerini tuttu. "Bu uğursuz evimizde mi kalacak."

Onun koluna girdim ve yavaşça basamakları inerken, "Niye öyle diyorsun?" diyerek kızdım cadıya. "Ben onu seviyorum cadı. Yanımda kalmasının ne zararı var."

"Ah ah," diye kederlenip son basamağı da benimle beraber indi. Onu derhal sedirin oraya götürüp oturttum, birkaç merdiven çıkınca bile yorulmuştu. "Çok safsın Hare, kurnazım diye geziyordun ama pek safsın. Bu çocuğun niyeti ne, nereden bilirsin?"

Dudaklarımı sarkıttım ve elbisemin eteklerinden tutup doğruldum. "Niyeti kötü olsa benimle evlenmeyi istediğini söyler mi büyücü kadın!"

"Erkekler öyle fenadır ki Hare, bilmem ki Tanrı neden onları bu kadar zevke, sefaya düşkün yarattı. Bir bildiği vardır herhalde Tanrı'nın da..."

"Koca karı, sen aldatıldın mı acaba? Bu ne nefret böyle erkeklere?"

Victor'un eğlenir gibi söylediği şeylere mutfağa giderken duydum ve dönüp ona kızgın bir bakış attım. Bana göz kırpıp son merdiven basamağını da indi. "De get uğursuz," diyerek onu azarladı annem. "Hare üzgün diye yanında kalmana müsaade ettim ama bir daha olmaz, benim kızım çok saftır, aklına girersin."

"Girdi bile," diye kıkırdayınca annem bana kötü kötü baktı, ben de omzumu silkip kazana ilerledim.

"Cilvelere bak," dedi büyücü kadın, şaşkınlıkla.

Victor sırıtarak mutfağa gelip benimlen beraber kazanın yanında durdu. Kazanda eflatun renkli bir şeyler vardı, çok da güzel kokuyordu. "Bu ne bunak?"

"Reçel. Senin için yaptım."

Gülümseyip anneme dönünce onun ağrıyan dizlerini ovaladığını görüp tasalandım. Çok yaşlanmıştı.

Victor saçlarımı önümün çekip kulağıma doğru, "Ben de yiyebilir miyim?" diye sordu.

Hızlıca başımı salladım. "Tabi Victor, tabi!"

Yanağımı okşayıp gülümseyerek bana bakınca dibi tutmasın diye reçeli karıştırmaya devam etti. "Ateşin geçti şükürler olsun," dedi Victor.

"Biraz daha iyiyim aşkım."

Parmakları yanağımı daha yumuşak, merhametli şekilde okşayınca annemin içeriden söylendiğini duydum. Victor annemin söylenmesiyle eğlenip saçlarımdan da öpünce biraz olsun gülümsedim. Reçel birazdan kıvam alınca Victor benim yerime kazanı indirdi, dumanlar ve koku mutfağı kapladı. Annem sıcak çay yapmıştı, onu bardaklara koydum ve tepsiye yiyeceklerimizi hazırladım. Annemin fırında yaptığı ekmekleri de tepsiye dizdim ve Victor tepsiyi salona taşıyınca ona teşekkür ettim. Fakat pek bir şey yiyesim yoktu, bu yüzden yalnızca tepsiye dökülen kırıntıları yedim. Zaten Victor tepsideki her şeyi silip süpürmüştü, sahiden çok yiyordu; güçlü olmayı geniş midesine borçluydu herhalde.

Biraz sonra yediklerimizi kaldırdık, annem kapıyı açıp dışarıya çıkarken, "Bugün pazar kurulacak," dedi. Doğru, obanın diğer tarafında pazar seriliyordu. "Gitmek ister misin Hare?"

Annem beni pek pazara göndermezdi, saçlarım ve gözlerim fark edilir diye korkardı. O yüzden epey şaşırıp sevindim, tabi, dedim.

"Beraber gideriz o halde," diyerek oturduğu sedirden kalktı Victor.

Annem dönüp bir Victor'a bir de bana baktı, kararsız kalmış gibiydi ama dizleri çok ağrıdığı için el mahkum kabul etti. Hemen yukarıya çıktım, siyah bir örtü alıp saçlarımın üzerine örttüm. Victor aşağıda beni beklerken yanıma birazcık para alıp merdivenleri indim. Victor mutfaktaki, içine kelebek koyduğum bardağa bakarak gülümsüyordu.

Birisinin öldüğünü hatırlayınca tekrardan hüzünledim.

"Aşkım," diyerek yanıma geldi, indiğimi gören Victor.

Annem yediğimiz tabakları leğenin içindeki sudan geçirirken Victor'a öyle bir baktı ki, direkt Victor'u kapıya doğru çekiştirmeye başladım. Kapıdan çıkınca gün ışığına bakıp temiz havayı ciğerlerime çektim. Victor kapıyı kapatıp yanıma dek yürüdü, elimden tutup başımdaki siyah örtüye baktı. Sinirle soludu. "İnsanlardan saklanman canımı çok sıkıyor."

"N'apim? Görseler beni öldürürlermiş, bunak öyle dedi Victor. O kadar çoklar ki, ne yapabilirim!"

"Asıl ben öldürürüm sana elini sürecek olanı." Beni kollarımdan tutup, kendine gel, dercesine silkti. "Hadi, çıkar örtünü. Birisi yaklaşmaya cüret etsin, ne yapabilirler ki Hare."

Şokla gözlerimi çevirdim. "Örtmeyeyim mi örtümü?"

"Sen örtü örtmüyorsun, seni öldürmesinler diye saklanıyorsun, bunlar çok ayrı şeyler Hare."

Gergince elini sıkmaya başladım. "Ama beni görürlerse... Herkes bakar."

"Doğru diyorsun, herkes sana bakarsa kıskanabilirim."

"Ne kıskanması? Niye kıskanacakmışsın?"

"Doğru, bu hissi de bilmezsin ki sen."

Ona garip garip bakmaya başladığında yüzüme uçuşan saçlarımı düzeltip, "O hissi yaşarsan anlarsın," dedi üzerinde durmadan. Gözlerime dikkatle baktı. "Çıkaracak mısın örtünü?"

"Fakat Victor..."

Elini geriye çekti. "Ne korkakmışsın be!"

Haydut, bana nasıl böyle derdi? Ben hiç korkak birisi miydim? Tabi değildim. Başımı önüme çevirince uçuşan peri böceklerini gördüm, kelebekleri de yüzümde hissettim. Dudağımın kenarını ısırıp tırnaklarımı onun eline geçirince Victor bana dik dik baktı, dilimi çıkarıp ayaklarımı yere vurdum. Yanından geçtiğimiz mantarların olgunlaştığını gördüm, onların yakında toplardım. Kuşların cıvıl cıvıl sesi kulaklarıma dolarken, "Tamam," deyiverdim. Hayatımın sonuna kadar böyle kalamazdım ya, bir yerden bunu yapmaya başlamam gerekiyordu. "Çıkaracağım örtümü. Fakat sen de elimi bırakmayacaksın."

Başını bana çevirip gözlerime bakınca gülümsediğini gördüm. "Bakacaklar, muhtemelen hepsi. Ama hiçbiri sana yaklaşmaya cüret edemeyecek, bilesin."

Elini bırakmak durumunda kaldım ve uzanıp başımdaki siyah örtüyü omuzlarıma doğru indirdim. Saçlarım hafifçe esen rüzgârda yumuşak dalgalarla sallanmaya başlayınca Victor hayranlıkla bakıp örtüyü düzeltti ve elimden bir daha tuttu. "Gözlerini insanlardan kaçırma."

"Gözlerime bakıp bu kız lanetli diye düşünecekler."

"Ben de gözlerine ilk baktığımda bu kız çok güzel, diye düşünmüştüm. Yani olabilir öyle şeyler."

Onunla beraber yokuşu çıktık, dere tepe düz gittik. Gürül gürül, tüm canlılığıyla akan nehrin karşısına geçmek için asmalı köprüyü yürüdük; biz yürüdükçe köprü sallanıyordu. Victor'a atını sordum, incisini, yorulmasın diye getirmediğini söyledi. Bunak saçlarımı açtığım, kendimi deşifre ettiğim için bana kızacaktı ama artık örtünün altına saklanmayı istemiyordum. Ben saçlarımı savurmak istiyordum, onlar lanetli olduğumu düşüneceği için saklanmayı değil. Tanrı beni böyle yarattıysa onlara neydi? Tanrı beni böyle sevmişti, onlar kimdi ki?

Obaya geçtiğimizde Victor'un elini daha sıkı tuttum. "Beni öldürmeyi denerler mi Victor?"

"Ben öldürürüm onları Hare, ben."

Gerçekten korkusuz birisiydim, düşüncelerim sürekli başka insanların benim hakkımda düşündükleriyle savaş halindeydi. Fakat bu kez gerçekten neler yaşayacağımı merak ediyor, bir fırtınanın kopuşunu hissediyordum sanki. Obanın içine ilerlediğimizde bizi önce, nehrin kenarında çamaşır yıkayan bir kadın gördü ve ağzını bir karış açık bırakıp upuzun, kan kırmızısı saçlarıma baktı. Hayret içinde kalmıştı. Bakışlarımı kaçırmayınca gözlerimin de aynı renkte olduğunu gördü ve derhal elindeki çamaşırı bırakıp yanındaki kızına döndü. Onun başını çevirdi, beni görmesin diye.

Başımı öfkeyle önüme çevirince ikinci bir kadının da beni gördüğünü, anlamsızca baktığını gördüm. Bu vakte kadar hiç mi farklı bir insan görmemişlerdi, belki de doğan her farklı insanı benim ailemin yaptığı gibi öldürmeye çalışmışlardı. Obadan geçerken insanlar kafalarını çevirip bakmaya, yanlarındaki diğer insanlara beni işaret etmeye, yanımdaki Victor'a bakmaya başladılar. Kırmızı saçlarım obadan geçerken öyle fırtınalı şekilde salınıyordu ki, eminim insanlar benim bir büyücü, cadı olduğumu düşünmeye başlamışlardır.

"Bak, hiçbirisi sana yaklaşamıyorlar."

"Fakat... Sanki bulaşacak bir hastalık taşıyormuşum gibi, hepsi bakışlarını kaçırıyor benden."

Pazarın girişi göründü, burası daha kalabalık olacaktı. Buna rağmen Victor'un da dediği gibi başımı önüme eğmedim, insanlar tezgâhlardan alışveriş yapıp bana bakarken gözlerimi kaçırmadım. Victor'un haydut olduğunu bildiklerini düşünüyordum, ikimizi yan yana gördükleri için epey korkmuş olmalılar. Yanından geçtiğimiz insanlar hakkımda fısıldaşıyordu ama yapabilirdim. İlk kez bu obadan, başım eğik değil, dimdik yürüyerek geçiyordum. İlk kez boynum ağrımıyordu buradan geçerken.

"Sana bu tezgâhtan elma alayım mı?"

Victor başını bana eğip sorusunu sorduğunda dalgın gözlerimi, bana dik dik, düşmanca baktım ve üzülerek başımı salladım. Victor yüzüme dikkatle bakıp saçlarımı okşadı ve ilerideki tezgâha benimle yürüdü. "Bize bir kilo elma tartsana."

Tahta ayaklı, alçak tezgâhın ardındaki adam tıpkı diğerleri gibi bana bakıp derhal başını eğdi. "Elmam yok."

Victorla aynı anda tezgâhtaki kırmızı elmalara baktık.

"Bunlar ne?" dedi Victor, sesini yükseltip.

Adam hafifçe sıçrayıp etrafına baktı. "Sana vereyim beyim ama yanındaki kadına..."

"Ee, yanımdaki kadına?"

Etraftaki fısıldaşmalar artmaya başlamasına rağmen zahmet edip kafamı çevirmedim, yumruğumu sıkıp benden cadı gibi bahseden adama öfkeyle baktım. Öfke duyunca gözlerimdeki kırmızı daha alevli bir kırmızıya dönüşüyordu. Adam kem küm ettiğinde, "Eğer bana elma tartıp vermiyorsan kimseye vermeyeceksin," diye bağırdı Victor. Bir anda elmaların altındaki örtüyü tuttu. "Bana satış yapmayacaksan kimseye yapmayacaksın!"

Adam elmalarının Victor tarafından dökülmesinden korkup derhal kenardaki kese kâğıtlarından birisini alırken, Victor hırlayıp başını etrafına çevirdi. Dikkatle bize bakan ahali hızla önüne dönüp daha kısıkça şeyler söylemeye başladılar. Victor'un haydutluğundan, benimse gözlerimden korkmuşlardı. Adam titreyen elleriyle bir kilo elmayı tartıp Victor'a uzattığında, yumruğumu çözdüm ve davranıp keseyi alırken, "Bir daha olmasın," diye tısladım.

Adam korkuyla kırmızı gözlerime baktı, sanki obaya gelen bir felaketmişim gibi, anlamadığım dilde bir dua mırıldanıp hızla başını eğdi.

Bunun üzerine adamın elmalarını dökmeyi bizzat kendim istedim ama yapmadım. Keseyi göğsüme bastırıp arkamı döndüm ama ikinci kez aynı adımımı atamadan durdum. Victor bir rüzgâr gibi peşime takıldı ve sonra durduğumu fark edip neler olduğunu anlamak için bana baktı. Neredeyse tüm oba halkı beni izlerken, ben de beni bir lanetmişim gibi ölüme terk eden annemin şokla büyüyen gözlerini izledim.

BÖLÜM SONU.